top of page

Parlak Nesne Sendromu

Parlak Nesne Sendromu ya da İngilizce ismiyle “Shiny Object Syndrome”. Kişinin mevcut başarılarını ve yaşamını değerlendirmesi ve dengeli bir bakış açısı geliştirmesi önemlidir. Parlayan nesne sendromu, kişinin hayatında daha fazla başarı ve mutluluk arayışının doğal bir yönü olabilir, ancak bu düşünce tarzının aşırıya kaçması, kişisel gelişim ve mutluluk üzerinde olumsuz etkilere yol açabilir. Bu nedenle, bu tür düşüncelerle başa çıkma ve kendi mevcut yaşamıyla tatmin olma becerilerini geliştirmek önemlidir.

 

Parlak nesne sendromu (PNS), bir kişinin sürekli olarak daha parlak veya daha başarılı olan şeylere özlem duyması ve bu özlemin kendi yaşamını veya mevcut durumunu etkileyebileceği bir durumu ifade eder. Genellikle kişinin hedeflerini veya mutluluğunu ertelemesine ve sürekli olarak daha fazlasını istemesine yol açar. Sırça Fanus kitabındaki ana karakterinde dediği gibi her şeye aynı anda olmak istiyoruz. Kitap okuyoruz ama bitmesi için. Ders çalışıyoruz ama bitmesi için. Önceden ara kısımlarda yaşadığımız mutluluklar artık bir şeyin bitmesine dayalı hale geldi.

 

Eski Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk ise parlak nesne sendromunu şu cümlelerle ifade ediyor. “Kelimelerde bir büyü de var son zamanlarda gördüğüm. Dikkatimiz çok dağılıyor. Parlayan nesneler sendromu diye bir sendrom var. Bu çağ, PNS çağı. Yani sürekli bir şey parlatılıyor, sürekli bir şey moda haline getiriliyor ve dikkatimiz dağılıyor. Oraya bakıyoruz, oraya bakıyoruz ve asla odaklanmamıza fırsat verilmiyor. Bu çocuklarda benim çok rahat gördüğüm ve telefon veya başka dijital araçlarla da PNS’nin giderek güçlendiği bir döneme doğru geliyoruz. Aslında bu mesele bir idealizmle de alakalıysa bizim küçük küçük çukurlar yerine kuyu kazmamız lazım yani derinleşmemiz, odaklanmamız lazım. Kuyu kazmazsak suyu bulamayız. O sebeple çocukları da böyle daldan dala birçok alanda çeşitli becerilere yönlendirmek yerine bir iki alanda derinlemesine çalıştırmak hususunu muhakkak suretle öne çıkartmak zorundayız.”

 

Parlak Nesne Sendromunun Sebepleri

 

Parlak nesne sendromunun sebepleri kişisel deneyimlere, toplumsal etkilere ve bireysel psikolojik faktörlere bağlı olarak değişebilir. Bu nedenle, bu sendromun etkilerini anlamak ve başa çıkmak için kişiselleştirilmiş bir yaklaşım benimsemek önemlidir. İşte bu sendromun yaygın sebeplerinden bazıları:

 

-Sosyal Medya ve Medya Etkisi: Sosyal medya platformları ve medya, insanları başkalarının “mükemmel” yaşamlarıyla sürekli olarak karşılaştırma eğilimine sokabilir. İnsanlar, çevrimiçi gördükleri görüntüler ve hikayelerle kendi yaşamlarını karşılaştırarak daha iyi bir yaşam arzusuyla yanıt verebilirler.

 

-Toplumsal Baskılar: Toplumun ve kültürün belirlediği başarı standartlarına uymak için duyulan baskı, parlak nesne sendromunu tetikleyebilir. İş veya kariyer başarıları, ilişki durumu veya mülkiyet gibi faktörler bu baskının kaynakları olabilir.

 

-Kariyer ve Finans Hedefleri: İnsanların kariyerlerinde veya finansal başarılarında yüksek hedefler koymaları, başkalarının başarılarını kıyaslamalarına neden olabilir. Bu, daha fazla kazanç, yüksek bir statü veya daha büyük bir ev gibi şeyleri hedefleme eğiliminde olabilir.

 

-Rekabetçi Ortamlar: Rekabetçi iş ortamları veya sosyal gruplar, kişiler arasındaki karşılaştırmaları artırabilir ve başarıya daha fazla odaklanmalarına yol açabilir.

 

-Hızlı Değişen Dünya: Teknolojik gelişmeler ve hızlı değişen dünya, insanların sürekli olarak daha fazla bilgi edinmelerini ve başarılı olmalarını gerektirebilecek bir rekabet ortamı yaratabilir.

 

-Aile ve Toplumsal Beklentiler: Aile veya toplumsal beklentiler, bireylerin belirli bir yaşa gelene kadar belirli bir başarı seviyesine ulaşma baskısı hissetmelerine neden olabilir.

 

-Yenilik: İnsanlar doğal olarak yeniliğe ve yeni fikirlere çekilir. Örneğin yeni global bir proje gibi parlayan nesne diye adlandırabileceğimiz durumla karşılaşıldığında, mevcut görev veya hedef yolundan sapmak ve kendini bu yeni fırsatın cazibesine kaptırmak çok daha kolaydır.

 

-Kaçırma korkusu: Bir diğer adıyla FOMO. Fear of missing out’un kısaltması olan FOMO bir başkalarının keyifli deneyimler, etkinlikler veya fırsatlara dahil olduklarına inanarak ortaya çıkan yaygın bir endişe veya huzursuzluk hissidir. Genellikle dışlanma korkusu, güncel olamama korkusu veya diğer insanların dahil olduğu etkinliklere katılmama korkusuyla ilişkilendirilir.

FOMO, günümüz dijital çağında sıkça yaşanan bir durumdur. Sosyal medya platformları, diğer insanların hayatlarından seçilmiş görüntüler sunarak kendi deneyimlerimizi karşılaştırmayı ve başkalarının yaptığı şeylere dahil olmadığımız için yetersizlik veya pişmanlık hissi yaşamamıza neden olur. Bu korku, insanları sürekli olarak sosyal medya akışlarını kontrol etmeye, gerçekten ilgilenmedikleri etkinliklere veya toplantılara katılmaya zorlar. FOMO bazen yeni deneyimler aramak ve diğer insanlarla bağlantı kurmak için bir motivasyon kaynağı olabilirken, aynı zamanda yorgunluğa, dikkat dağınıklığına ve şu anki anda mevcut olmama durumuna yol açar.

 

-Dönemsel olarak parlayan bazı düşünce akımlarını benimsemek. Dönemin moda sporlarını yapmak. İlgimiz olmasa da etraftaki herkes de gördüğümüz için yoga veya meditasyon yapmak. Organik beslenme alışkanlığı edinmek ve sonrasında bırakmak. En ‘’gözde’’ tatil yerlerine gitme isteği.

 

-CV’yi doldurup özgeçmişe ekleyebilmek adına sürekli konferanslara, çalıştaylara, seminerlere katılmak. Sürekli sertifikalı eğitimlerin peşinden koşmak (sertifikalı değil ise katılmayı tercih etmemek) fakat eğitimleri içselleştirememek.

 

 

Parlak Nesne Sendromunun Üstesinden Nasıl Gelinir?

 

Bu sendromun üstesinden gelmek mümkün ve oldukça önemlidir.

 

“Mindfulness” yani ana odaklanmak birinci çözüm yoludur. Zihin parlak nesneyi gördüğü anda heyecana kapılarak şu anı feda eder. Bunun yerine anda kalmak, şu ana odaklanmak, bedenimizi şu ana çekmek ve önümüzdekinin ne kadar önemli olduğunun farkına varmak tercih edilmelidir.

 

İkinci çözüm yolu ise yavaşlamak. Bu yol “mindfulness” ile beraber geliyor. Çünkü parlak nesnelerin sayıları arttıkça onlara yetişmeye çalışıp, sürekli maruz kalmak yavaşlamamızı engeller. Yeni bir trend ortaya çıktığında ona hızla yönelmemek gerekir. O trend zaten oradadır. Yavaşlayıp, peşinden koşmamak gerekir.

 

Üçüncü yol ise hesap verilebilir olmak. Parlak nesneler sadece gündelik yaşantıda değil, iş hayatında da görülür. Yeni projeler, yeni iş fikirleri, girişimler örnek gösterilebilir. Yapılan her işin hesap verilebilir olması gerekir. İşin ne kadarı yapıldı? Ne kadarı yapılmadı? Neden yapılmadı? Yarıda bırakılan projeler zihnimizde yer etmeye devam eder. Onları süreç içerisinde tamamlamak bizi başarıya ulaştırır. Bunun vereceği tatmin kısa vadede elde edilecek tatminden daha etkilidir.

 

Dördüncü yol ise hedeften sapmayıp, ideallerimize, amaçlarımıza sadık kalmak. Genelde parlayan nesnelerin ardından koşma sebeplerinden bir tanesi: Sürekli yeni amaçlar belirlemektir. Amaçlarımız sürekli değişiyorsa ya değerleri belirlemede bir problem olduğu düşünülebilir ya da amaçlarımız değerlerimize dair değildir. İki sorun da “Bizim değerlerimiz ne?” “Biz hangi değerlere sahibiz?” sorularının cevaplandırılmasıyla giderilebilir. Dolayısıyla sürekli amaçlar değiştirmek yerine değerlerimizi konuşan amaçlar belirleyip bunlara uzun vadeler bırakmak önemlidir.

 

Beşincisi ise uzun vadeli planlar yapmak. 5, 10, 15 yıl sonrasını düşünmek. Şu an bir ağaç dikip 20 yıl sonra onun gölgesinde dinleneceğini hedeflemek. Bu yol benimsendiğinde parlayan nesneler dikkatimizi dağıtıp, gözümüzü almaz. Tek bir hedefe odaklanmanın getirdiği detaylı düşünüp yaratıcı olmakla sonuç, beklenilenden daha üste çıkar.

 

Altıncısı ise “hayır” demek. Bu ifadeyi hem dış dünyaya hem de dikkatimizi dağıtan parlak nesnelere karşı söylenmesi gerekir. Öncelikler bitirildikten sonra, istenilen şeylere odaklanmak sık sık hatırlatılmalı.

 

Yedinci ve son olarak ise kıyaslamayı bırakmak. Kıyaslama yaparken genelde çok başarılı insanlar üzerinden yapıyoruz. Kendimizi Steve Jobs, Elon Musk ile kıyaslamak doğru olmaz. Bu kişilerle aynı potada olmak için önce başarılarını görüyoruz ama başarıya ulaşmak için katettikleri yolu görmüyoruz. Önümüze çıkan parlak nesnelerin, etkileyici insanların, idollerin aslında oraya nasıl geldiklerine dair hikayelerini kaçırıyoruz. Çünkü bizlere başarılı oldukları anlar maruz bırakılıyor. Yapılabilecek tek kıyaslama kendimizle olmalıdır. “Bir gün öncesine göre etkili miyim, daha fazla şey yapabiliyor muyum?” gibi.

 

Yazı teşhis amaçlı olmayıp, genel kültür gelişimi için kaleme alınmıştır.

 

Zeynep Sema Sağlam

Comments


bottom of page